Notlar, sözler, anılar, şiirler birikmeliydi bir yerlerde...
Defter tutmaya başladım. Yazmayı öyle çok seviyordum ki; günlük tuttum. Yazmayı çok seviyordum ancak, blogda yazmanın bu kadar keyifli olduğunu tahmin etmiyordum.Yazmaya başlayınca tahminlerimin de ötesinde sevdim bu blog dünyasını...
Blog, bloggerların ayrıntılı tarafı aslında. Blog, yazarın içini açtığı, mutluluğunu paylaştığı, üzüntüsünü anlattığı, siyah, beyaz ya da renkli kelimelerin sayfalarda dans ettiği, anlam kazandığı bir mekan bana göre.Duyguların paylaşıldığı, içine daha çok duygunun katılıp, harmanlandığı renkli bir dünya...
Bloglar arası gezinirken, benim en çok dikkatimi çeken detay; bloggerların ruh hali... Blogger bunu sayfasında yansıtıyor bizlere. Yazının uzunluğu, kısalığı, kullandığı yazı stili, renkler, yazı ebatı, bilgi mi yoksa düşünce blogu mu gibi özelliklerin hepsi, bloggerin dünyasını aksettirmekte... Hatta, yazdığı andaki ruh halini... Mutlu mudur, mutsuz mudur? Hızlıca mı yazmıştır, düşünerek mi? Önemsemiş midir, O gün sayfası boş kalmasın diye mi yazmıştır? Detaylar saklanamaz bu dünyada...
Bazı blogger arkadaşlarımı takibe alıyorum, yazsınlar diye bekliyorum adeta. Çok hoşuma gidiyor hayata karşı dik duruşları, esprili anlatımları. Bekliyorum 5 gün 10 gün 15 gün... Bakıyorum tık yok. Okumaya geldim, yazar yok. Hani böyle güzel yazıyorsun madem, hele bir de blog açmışsın. Neden yazmıyorsun?
Eğer bu konuda üretebiliyorsan üretmelisin.
Topluma faydalıdır aslında her yazı. Çünkü düşünceler vardır içinde, yazana özeldir, onun beynini körükleyen, kalbe kadar giden bir yolda dökülmüştür kelimeler sayfaya. Değerlidir o yüzden. Çünkü bir yazar vardır onu yazan. Bir insan vardır duygularla dolu. Okuyan, mutlaka bir şeyler öğrenir. Bir insanın gölgesini görür en başta okuyucu.
Yeni teknolojiler, maalesef bizleri tembelleştiriyor, artık hepimiz google'i açıp, buluyoruz aradığımızı. Bu yanlış mı? Değil, ancak, üretme ruhumuz da körelmekte, her şeyin yanıtını, arama motorlarından bulmaktayız. Bu üretici tarafımızı körleştirmeden, fosilize olmadan uyabilsek teknolojiye! Ne güzel olurdu...Topluma faydalı olmak istiyorsak, üreten olmalıyız. Birilerinin bilgilerinden bugün siz yararlanmışsınız, yarın O da sizin bilgilerinizden yararlanmış. Kötü mü?
Kendini ifade edebilen insanlar mıyız peki? Değilsek, bunu üstesinden de yazarak gelebiliriz. Zamanla, ifade yeteneğimizin arttığını, yazmayı sevmeye başladığımızı görebiliriz...
Aynı dilden konuştuğumuz insanların varlığını hissetmek güzel bir duygu değil midir?
Blog kardeşliği nedir peki?
Öyle güzel dostluklar, fikirdaşlıklar kuruluyor ki; inanın bu sanal dünya, çok daha gerçek. Bakıyorsunuz; sizi çok daha iyi anlıyorlar, çok daha iyi tanımaya başladıklarını görünce; tamam diyorsunuz. Kendimi ne güzel ifade etmişim. Bu dünya aslında gerçek olan dünya.
Asıl sanal olan 'gerçek dünya' bana göre... Çünkü gördüklerimiz, bizim yanılgıya düşmemize neden oluyor. Güzelinden rahatsız olan mı dersin, iyisini taşlayan mı? Kimsesizi ezeni mi, çıkar doğrultusunda hareket edenleri mi? Bunların hiç birisi yanıltmıyor seni blogda, ruhunu tanıyor sayfanda gezinen.'Gerçek sen'i seviyor. Cisminden ziyade, beynini çözüyor ön yargısız.Güzel misin, çirkin misin, kimli mi kimsesiz mi? Burada herkes bir yalnız. Bu da bloglar arası samimiyet, işbirliği, paylaşım gibi duyguları, gözler önüne seriyor.
Yazabilen, kendini daha güzel ifade etmek isteyen, üretici olmak isteyen, paylaşmayı seven tüm gençler bu dünyada bir yer edinmeli diyorum. Sizi ön yargısız tanımak isteyen kişiler var bu sanal denen gerçek alemde.
Paylaşın, paylaştıkça büyüyün, büyütün.
Yeter ki samimi olun.